>Hinduism

>
Hinduizm ((सनातन धर्म; aynı zamanda Sanātana Dharma – सनातन धर्म, ve Vaidika-Dharma – वैदिक धर्म diye de bilinir) çok kapsamlı ve geniş bir dindir. Adını aldığı üzere, genelde Hindistan ve çevresinde inanılır.
Hinduizm’de en önemli ilke dharmadır. Dharma, insanların sosyal ve dini konumlarının gereği davranış biçimlerinden dini uygulama tarzlarına kadar uzanan prensipler bütününe işaret eden bir kavramdır. Gerçekten de tüm Hindistan’da insanların gündelik yaşamları ve dinleri iç içe, diğer bir deyişle, dinlerini adeta bir yaşam biçimi haline getirmişler ve bunu çok güzel uygulamaktalar.

Hindular en üstte bulunan Realite’ye tapar ve bütün insanların gerçeği fark edeceği belirtilir. Hinduizmin çoğu mezhebine ve inanışına göre ebedi bir cehennem ve lanetlenme diye bir şey yoktur. Tüm insanların en iyi seviyeye ulaşıncaya kadar reankarne olduğuna inanılır, bir yaşamda insane olan kişi, diğer bir yaşamda birden fazla inek veya fare ya da maymun olarak da var olabilir. Hinduların en kutsal yerlerinden Varanasi’de (Benares) ise ölümün, ruhu sonsuz reankarnasyon döngüsünden kurtaracağına inanılır, bu yüzden ölümü yaklaşan yaşlı dindarlar komünler halinde buraya gelir ve ölümü beklerler. Burada ölüler tahta bir sala üzerleri güler ve çiçekler ile örtülü olarak Ganga (Ganj) nehrine yakılarak bırakılır. Ruhani olarak ölünün kutsal suda gözden kaybolması çok mistik bir durumdur ve Dünya’da ardında bir mezar taşı veya bir sembol bırakılmaz. Böylece ölen kişinin var olmaması gerçeği kabullenilir ve bir anıta ihtiyaç kalmaz. Bu durum bize öğretilen tüm sanal gerçekliklerin dışında bir surumdur ve mantığa uygundur.

Sadece MS.1300 yıllarında Madhva’nın kurmuş olduğu Vaishnavism’in Dvaita inanışına göre ebedi lanetlenme olgusu vardır.
Madhva ruhları 3’e bölmüştür:
1)Mokşa’ya ulaşabilecek ruhlar(Mukti-yogyas),
2)Sonsuza kadar doğum ölüm döngüsünde kalacak olan ruhlar( Nitya-samsarins), 3)Sonsuza kadar lanetlenecek acı çekecek ve sonsuz cehenneme gidecek olan ruhlar(Tamo-Yogyas).
Tüm görünümleri biricik kaynağın açılımları kabul eden Monist perspektiften, ikililiğe Düalizm, ortadoğu dinlerindeki gibi yüce bir Tanrı’ya dayalı deizmden, çok tanrıcılığa bütün ruhsal yolları kabul eder.

Her varlık kendi yolunu seçmekte özgürdür; bunu ister duayla, ister inzivayla, ister meditasyonla yapar, isterse fedakârca davranışlarla. Tapınaklarda tapınmaya, kutsal metinlere ve guru disiplini geleneğine önem verir. Dinsel bayramlar, haç, kutsal ilahiler ve evlerde tapınak uygulanan geleneklerdir. Hindistanın her yerinde her evde bir tapınak köşesi mevcuttur. Her kişinin kendi tanrısı vardır, örneğin en büyük Tanrı Brahma’ya tapan bir Hindu kafasının tepesinde bir tutam saç bırakmak zorundadır, bu bir işarettir, eğer bir aile ferdi ölür ise, tüm saçları kazınır ama o tutam hep kalır. Evlerindeki tapınaklarda ise taptığı tanrı vardır…Brahma, Shiva, Vishnu, Parvati, Ganesh ya da Laxmie. Her birinin betimlemesi ve renkleri farklıdır. Sabah ve akşamları kutsal törenler ile Tanrılarına adak adarlar. Bu adaklar hindistan cevizi, tütsü, muz ve bir kırmızı bayraktır. Dualarının bu şekilde Kabul olacağına inanılır.
Hindu yolunu sevgi, şiddetten kaçınma, iyi davranışlar ve doğruluk yasası tanımlar. Bütün karmalar temizlenene, Tanrı fark edilene kadar her varlık yeniden bedenlenir. Muhteşem kutsal tapınakların, Hindu evindeki huzur dolu dindarlığın, metafizik ve yoga bilimin önemi büyüktür.
Tüm Hindistan’da şiddete ve kavgaya eğilim gözlemlemedim, aksine her zaman gülen, iyi niyetli bir içe alma güdüsü vardı. Hindistan’a ilk adım attığım andan itibaren beni bütün olarak kabul edip, içine aldığını, kendine çektiğini hissettim. Tüm hayvanlar ve insanlar huzurla barış içinde doğal döngüde yaşamayı çok iyi başarmışlardır. Her yerdeki tapınaklar, hinduların sizi iyi dilekleri ile kutsamaları, saddhular, babalar ve kutsal kişiler inanılmaz büyüleyici idi. Başka dünyalardan gelmiş gibi görünen Tanrı betimlemeleri ile dünyalar ötesi bir düşünceye alıp götürüyor insanı Hindistan.
6 bin yıllık geçmişi ile çok tanrılı inancın en iyi örneği olduğunu düşünüyorum. Hindustan, Hindu diyarı. Bence her Hintli once Hindu, sonar hristiyan veya müslüman. Yaşamları din ile harmanlanıp, bir yaşama sanatı haline gelmiş.

Hinduizm mistik bir dindir. Bu dinde olan kişiyi iç varlığındaki Gerçeği kişisel olarak tecrübe etmeye, sonunda insan ile Tanrı’nın bir olduğu şuurun zirvesine ulaşmaya teşvik eder.
Hinduizm, dünyanın en eski dinidir. Başlangıcı belli değildir ve kayıtlı tarihten öncesine kadar uzanır.(Hinduizm, M.Ö. 1500’lerde Veda’ların yazıya geçirilmesinden çok daha önce de mevcuttu M.Ö. 3000 yıllarında Pre-Harappa ve Harappa dönemlerinde İndus uygarlığının dini idi bu yıllardan kalma çeşitli Şiva kalıntıları bulunmuştur). Belli bir kurucusu yoktur.

Hinduizm’de, ilk defa MÖ.800 yıllarında Brihadaranyaka Upanişad’ta detaylı bir şekilde açıklanan karma ve reenkarnasyon inançları bulunmaktadır.
Yüksek çakralarda bulunan akaşik hafıza, kişinin dünya hayatlarında, astral boyutlarda ve diğer var oluş biçimlerinde yaptıklarını, düşündüklerini, mental özelliklerini, ruh etkilemeleri biçiminde bir nevi “kayıt” etmektedir.
Hinduizm’e göre insanın yaşamlarında başlarına gelen kötülükler ve felaketlerin Tanrı ile ilgisi yoktur, Tanrı asla hiçbir şekilde kötülüğe ve felakete neden olmaz.Tanrı, fizik yasalarını ve doğa kanunlarını yaratması gibi, karma yasasını da var etmiştir, böylece kişi, kaderini kendisi yazmaktadır ancak “Sevgi” olan Tanrı, eğer derin bir şekilde istenirse insanların karmalarına iyi etkiye neden olacak bir biçimde müdahele edebilir. Hintliler kötü kaderlerini kendilerinde ararlar, başlarına kötü bir şey geldiğinde gene kendilerine dönerler. Zorlu yaşamlarını olduğu gibi Kabul ederler, kabullenerek ve sevgi ile karşılayarak, diğer yaşamlarında daha iyiye ulaşabileceklerine inanırlar. Kötülük de iyilik de kişinin kendisine er geç döner. Tüm bunlara baktığımda yaşadığımızın aslında bu derece basit bir döngüde olduğunu görüyorum.

Leave a comment